the-palace-of-curtains-1929.jpg

openquotegrey.gifÖnce İmge mi Gelir, Kelime mi?

Rasim Özdenören, Yazı, İmge ve Gerçeklik, İz Yay.

Nathalie Sarraute’un Çocukluk adını taşıyan anlatısı iki kızkardeşin diyaloğu üstüne kurulu. Kardeşlerden biri soruyor, öteki de çocukluğundan kalma izlenimlerini anlatıyor. Ama o izlenimleri, şimdiki durumunun görüngüsünden dile getiriyor. Bu konuşmaların bir yerinde iki kardeş arasında şöyle bir konuşma geçiyor:

“…-Bu küçücük yere annemin bayrağını diktim… onun sancağını dalgalandırıyorum.
-Bunlar kuşkusuz, o yaşta senin kafanda oluşacak imgeler, sözcükler değildi…
– Tabii ki hayır! Hatta bir büyüğün kafasında oluşacak şeyler de değildi… Bunlar hissedilmişti, her zaman olduğu gibi, sözcüklerin kalıbına dökülmeden, bütünüyle… Ama yetersiz de olsa duygularımızı algılayabilmemizi sağlayan işte bu sözcükler, bu imgeler…” (Can Y. İst. 1997, s.12).

Bu alıntının son parçasında “imge” ve “sözcük” kavramlarının özdeş anlamda kullanıldığı anlaşılıyor. Demek ki, imge ile kelimenin birbirinin yerine geçtiği ya da birbirinin yerine kullanılabildiği durumlar söz konusu olabiliyor. Ancak olaya imge mi önce gelir, yoksa kelime mi, diye bir soruyla yaklaşırsak iki ayrı kavramla karşı karşıya bulunduğumuz ortaya çıkar. Aslında örnek aldığım metinde de, imgenin ve kelimenin iki ayrı kavram olarak kullanıldığı belli olmaktadır.

Gerçekten de, anlatıcının, çocukluğunun belli bir izlenimini dile getirirken, o izlenimin, onun kafasında belli bir imge ile canlandığını, sonra o imgenin “bayrak” ve “sancak” kelimeleriyle dile getirilmeye çalışıldığını tesbit edebiliyoruz.

Diyaloğun karşı ucunda bulunan kardeş, bu kelimeleri duyunca, bu kelimelerle anlatılmaya çalışılan imgenin çocukluk zamanında aynı kelimelerle dışlaşıp dışlaşmadığını merak ediyor ve soruyor. Anlatıcı da, “Tabii ki, hayır!” diye cevap veriyor.

Bir yaşantı parçası dile getiriliyor, o yaşantı parçasının üstünden yıllar geçmiştir ve şimdi o yaşantı parçasından yalnızca belli bir izlenim arta kalmıştır ve o arta kalan izlenim dile getirilmeye çalışılmaktadır. Burada, önce bir imgenin (bir izlenim dolayımından geçen bir imgenin) varbulunduğunu söylemeliyiz. Bu imge, başkalarına aktarılırken kelimelere muhtaçtır. Önce belli bir imge varbulunmalıdır ki, onun aktarılması ihtiyacıyla karşılaşılsın. Kelimeyle ifade edilmemiş bir imge, aslında bir imge olarak varbulunamaz. Öyle bir imge ancak kişinin kafasında bulutsu (nebülöz) halinde durur: sınırları, içi, içeriği, kapsamı bellisiz bir durum…

Ama yazı da işte o bellisiz durumdan yola çıkıyor: nebülöz halindeki bellisiz durum, kelimelerle belli hale getiriliyor: imgeler kelimelerle biçim alıyor, fikirlere, kelimelerden oluşmuş tablolara dönüşüyor.openquotegrey-close.gif

 

Bu yazıyı bütünüyle aktarmamın sebebi sanatsal yaratım hakkında yürüttüğümüz tartışmalara (Kalem Suresi) uygun bir arkaplan sağlayabilir oluşu. Özdenören, önce imge ile kelime arasındaki farka işaret ediyor, ardından, önce bir imgenin varolduğunu, sonra bunun kelimelerle ifade edildiğini, bu bağlamda imgenin kelimelere muhtaç olduğunu, kelimeyle ifade edilmemiş bir imgenin gerçekte bir imge olarak varolamayacağını söylüyor. “Öyle bir imge ancak kişinin kafasında bulutsu (nebülöz) halinde durur: sınırları, içi, içeriği, kapsamı bellisiz bir durum…” Fakat imgenin anlamı konusunda bir karışıklık söz konusu. İmge ile kelimenin farklı kategoriler olduğunu yazının başında anlayabiliyoruz; imge bir ‘duyusal anlık’ iken kelime bu anlığın aktarılma mekanizmasıdır. Fakat yazının sonunda bahsedilen, kafada nebülöz halinde duran imge, imge değil de başka bir şey midir? Bu ‘nebülöz hâl’, imgenin bizzat kendi tanımı değil midir? Dilin ‘varlığın evi’ olduğunu söylüyorken, evin dışarısından bahsedildiği anda imgeyi nereye konumlandırırız? “İmgelerin kelimelerle biçim alması”, kelimelerle biçim almamış imgeyi imge olmaktan uzaklaştırır mı? Bu yaklaşımda bir tutarsızlık yok mudur? İmgenin ‘varbulunması’, onun kelime kategorisine yansıtılıp ifade edilebilir anlam düzlemine yerleştirilmesine mi bağlıdır, yoksa imgeler tamamen farklı bir kategoride, anlatılabilinenin dışında yer alan farklı bir kümenin elemanları mıdır?

Yukarıda bağlantısını verdiğim öncül yazıya yaptığım yorumlardan birinde “Kelimeler değişmez. Anlamlar değişebilir, başka kelimeler ortaya çıkabilir, ama kelimelerin kendisi değişmez. Yüzyıllar önce yazılmış bir felsefe (düşünce) kitabını biz yine o gün yazıldığı kelimelerle okuruz fakat o kelimeleri bugünkü anlam düzlemimizle değerlendiririz. İkinci nokta, tarih değiştiğinde, dolayısıyla düşünceler de değişmeye başladığında kelimeler buna hızla ayak uyduramaz. Kelimelerin düşüncelere göre gelişimi geriden gelir. Düşünce ürünleri bu değişimi anlatmada gecikir. O yüzden insanın tarih içerisindeki gelişimini yazılı kaynaklardan önce sanat eserlerinden ediniriz. Bu durum görsel kelimeler ile yazınsal kelimeler arasındaki farka işaret ediyor.” derken, kelimelerin yalnızca sözsel-yazınsal varlıklar olmadığını ifade etmeye çalışmıştım. Özdenören’in de kelimeleri yalnızca harflerden meydana gelen yapılar olarak değil, en geniş anlamıyla dilin aracı olarak gördüğünü varsayıyorum. Aksi bir tutum, ‘kelimeler’ lafzıyla imgelerin bağlanması dâhilinde, anlatımın yazıya indirgenmesi anlamına gelir ki bu plastik sanatların bir anlatım içermediğini söylemekle aynı şeydir. Bu hâlde son cümlesinde kullandığı ‘tablo’ ifadesini yalnızca bir metafor olarak görmüyorum. Fakat imgelere anlatımdan doğan bir ereksellik yüklemenin, onun anlaşılmasının zorunluluğunu öngören yanlış bir düşünceden hareket ettiğini düşünüyorum. Tabii ki birkaç bin yıllık imago ‘kelimesi’, kelime’nin doğası gereği şekil değiştirip farklı anlamlar yüklenmiş olabilir; imgeyle anlatılmak istenen her ne ise, ‘kelime’lerdeki anlamsal mutlak-belirsizlikten dolayı anlaşılmaz hâldedir. Ben imgeyi, duyumsamanın sözel anlatıma zuhur etmeyen tezahürü olarak görebilirim, başka biriyse onun anlatımla ilişkisini, imge açısından da bağlı bir ilişki olarak görebilir, varlığını bu duruma koşullandırabilir. Fakat imgenin anlatım kategorisinden daha farklı bir kategori olduğunu söylemeden, ikisi arasına koyduğumuz ayrımı açıklayamayız. Bunu yaptığımızdaysa, öne sürdüklerimizin tutarlılığı ciddi bir mesele hâline geliyor. İmge ister katı bir bilimsellik dâhilinde serebral hemisferle açıklansın, ister görünenlerin kaynağı kestirilemez öznel seçimiyle, bir durumu net bir şekilde ifade eder: İmge anlatılan değil, anlaşılandır. İkisinin birbirine bağlanmasındaki tutarlılık asla bilinemez; belki antropolojik, sosyolojik ve psikolojik değişkenlerle anlaşılmaya çalışılabilir,  fakat bunlardan elde edilecek çıkarsamalar bir takım tahminlerin ötesine geçemeyecektir. Ve son olarak, imgenin ‘anlatılan değil, anlaşılan’ olmasını biraz daha netleştirmek için şunu söyleyelim: İmge, (duyusal) algının zihinde şekillendirdiği görünümlerdir. Algı ‘alma’ mekanizması, algılamak ve alımlamak da süreçse, imge bu süreç sonunda ortaya çıkan şeydir. Bu şey ilk olarak, kişi tarafından ifade edilirken kişinin dilsel altyapısındaki eksiklikler nedeniyle, ardından da karşı tarafın dilsel altyapısındaki eksiklikler nedeniyle eksilir (ve bozulur). Kısaca imgelerin dile aktarılmasından ve birileri tarafından alımlanmasından sonra elde kalan, iki süzgecin de deliklerinden geçmeyi başarabilen parçalardır. Ve bu parçalar ne yazık ki süzgecin deliklerinin, yani kişilerin dilsel altyapılarının en küçük ortak katından ibarettir.


the-false-mirror-28.jpg

 

Bağlantılı okumalar: Bir Dil Çabası Olarak Sanat

                               Kalem Suresi (Mutlak Töz)

___________________________ 

Resimler René Magritte, The Palace of Curtains (1928-29) ve The False Mirror (1928)

Edit: Tanımlamam ‘şey’, ‘imge’ ve ‘im’ arasında, alımlama ve anlatma süreçlerinin sonuca dayalı farklılıklarından ötürü, bir farklılık koyma çabasında olduğundan bu kavramlara alışılmış kullanımlarının dışında bir anlam yükledim. Bu yöntem sürece ilişkin bir yorumlama yapılabilmesi için gerekli göründü, literatürde, imge’nin buradaki imgeden daha farklı bir anlamı var. Bu bakış açısı yazıya yapılan yorumlarda açıklık kazanıyor. Bu kullanım imgenin akademik anlamının dışına çıktığından öğrenci arkadaşlar bu tanımlamayı referans almamalılar. 

 kumeee.jpg